SUÇLUYUM ÇÜNKÜ…
February 11, 2011
Bazen dağlar da tepeler de yollar da hiç bir şey ifade etmez gittiğin yolda… Yolda bir problem mi var bindiğin araçta mı sorun var düşünür durursun… İnmek istemezsin ama araç iki de bir durur da kapıları açar; seni yoklar inecek misin, inmeyecek misin diye… İlk zamanlar ciddiye almazsın açılan kapıları ama sonra bakarsın iki de bir açılan kapılar seni rahatsız etmeye başlar ve düşünmeye başlarsın neden açılıyor bu kapılar diye…. Sonra sıralarsın hatalarını ve eksiklerini bu kapıları açtırtan…. Bunların bertaraf edebildiklerini ve öteleyebildiklerini halletmeye çalışırsın. Yapabildiklerini kotarırsın ya da kotardığını düşünürsün…. Ama beklediğin bir şey vardır: hep ihmal edilen, hatırlatılmadan yapılmasını istediğin, ince bir şey… Onu görmedikçe diş bilersin, bilersin bilersin de bilersin….
Hissettiğin duygular pozitif değilken hissettirdiklerin de olumlu olmaz, olamaz haliyle…. Ve bu kısır döngü sürer de sürer… İnsanlar gerilir, duygular gerilir; sonuçlar olumlu olamaz, konuşmalar körelir ve kelimeler boğazına dizilir…. Boğazında bir yumru, kalbinde bir sızı ,aklın karışık mı karışık ham armut gibi kalkamazsın oturduğun yerden…. Hep suçlusundur, hep bencilsindir ve bütün sorumlu sensindir…. Çünkü bencilsindir….
Belki doğrudur bencilliğin… Belki de bütün suçlu ve sorumlu sensindir…. Ne çıkar?
Bunu kabul etsen ne çıkar? Kabul edersin? Her şey iyice kısır döngü haline gelir… Kabul etmen yetmez…. Vazgeçmen gerekir… Çünkü suçlusundur… Suçlusundur… Ve suçunu itiraf edip cezanı çekmen beklenir…. Bütün suçlular cezasını çeker; öyle değil mi?
Mutlu olmaya takıntı yapmamalısın… Bu rahatsızlığın çözümü bu, öyle diyorlar…. Eeee?
Neyi takıntı yapacağım hayatımda? Ne olacak emelim? Mutluluğum olmayacak da…..
ANLADIĞIN KADAR ÖZGÜRSÜN….